Yemeklerin eski tadı yok, ne eksik?
Yemek yemek artık bir keyif ve ritüel meselesi değil, tatsız tuzsuz, alelacele, aç kalmamak için karnımızı doldurmaya dönüştü.
Bir süredir youtube’da yemek videoları izliyorum. Fakat klasik yemek videoları değil, genellikle eski sovyet coğrafyasında, Ukrayna’nın ücra köylerinde yaşayan kadınların günlük rutin içinde yaptıkları yemekler.
Yokluk günlerine övgü dizmeyi sevmem, nostaljiyi kararında tutmaya çalışırım; hatta şehir insanıyımdır, kapitalizmin nimetlerini dağ köylerinde internetsiz hayata tercih ederim. Fakat bu videolarda olan şey başka: Ritüel!
Yemek yemek artık bir keyif ve ritüel meselesi değil, tatsız tuzsuz, alelacele, aç kalmamak için karnımızı doldurmaya dönüştü. Yemek yapma ritüelleri zamanın hızına yenik düştü, vaktimiz yok artık ne yemek yapmaya ne de beklemeye. Lokantada sipariş 20 dakikadan az bir sürede gelmeli, evde yemek yapmak için zaten vakit yok.
Bahsettiğim videolarda patates soymanın, kuyruk yağının tavada erimesini beklemenin nasıl bir keyif olduğunu hatırladım yeniden. Ben bu ritüellerin yaşandığı dünyaya yabancı değilim, çocuklukta annemler yufka yaparken, tandır başında un, yağ ve suyun önce hamur, sonra çörek olmasını az beklemedim.
Yemek yapmayı sevmem, beceremem de. Fakat güzel yemek yapan teyzemi izlemeye bayılırdım; hem yemeklerine bayılırdım hem de o yemeğin tüm aşamalarına şahit olmaya…
Bardakta sıcak suya atıp karıştırınca çorba olan knor domates’i seviyorum ama bir çorba olması için aylar gereken tarhana’nın yerini tutmuyor. Böyle ince dertler hayatımızdan çıktı; daha pratik yaşıyoruz ama tatsız tuzsuz, yavan bir şey bu.