Artık romanları kısaltsak mı biraz?
Uzun zamandır romanların uzunluğu konusunda kafa yoruyorum. Artık 400-500 sayfalık bir romanın günümüz okuru için pek makul olmadığı kanaatindeyim.
Necip Tosun hoca hikaye ve romana dair önemli bir tespitte bulundu: “Belki yakın zamanda tüm romanların her bölümü öykü gibi yoğun, sıkı örgülü, rafine olacak ve öyküye yaklaşacak, öykü de öykü kitaplarının bir zaafı olan parçalılıktan kurtulup tematik bütünlükle oluşturulmuş yapısıyla romana yaklaşacak.”
Son dönemde bazı öykü kitaplarının bağımsız öykülerinde bile bir tema üzerinden gittiği ve kitabın aslında bir bütünlük arzettiğine şahit oluyoruz. Romanlar için de Necip hocanın bahsettiği bölümlerde sıkılaşma ve rafineleşme olduğuna şahit oluyoruz.
Ben de uzun zamandır romanların uzunluğu konusunda kafa yoruyorum. Artık 400-500 sayfalık bir romanın günümüz okuru için pek makul olmadığı kanaatindeyim. Klasikleri düşününce 1000 sayfayı aşan köşe taşı romanları okumak ciddi bir mesai istiyor, Dostoyevski, Tolstoy, Hugo gibi yazarların klasiklerini lise ve üniversite yıllarında okuduğum için kendimi şanslı hissediyorum, zira kendimi iyi bir okur olarak tanımlamama rağmen uzun zamandır bu tempoda yoğun bir okuma yapamıyorum.
Kurgu dışı kitapların bölüm bölüm okunabilirliğine, fasılaların okuma verimliliğini düşürmemesine rağmen kurgu kitaplarda okuma temposunu kaybedince okuma deneyiminin akamete uğradığı kanaatindeyim.
Amerika ve İngiltere’de çok yaygın olan (artık online da ulaşılabilen) kaliteli yazı atölyelerinin ortak kanaati 50,000 kelime ortalaması aşağı yukarı 200 sayfaya denk geliyor; bunun fazlası fazla azı az. Bu ideal uzunluğun da artık düşeceği kanaatindeyim, 200 sayfanın altında iyi romanlar çıkıyor, 200 sayfadan daha uzun romanlar da üzerinde çalışıldığı takdirde edebi değerinden bir şey kaybetmeden sayfa sayısının azaltılabileceği kanaatindeyim.
Zamanın ruhunu ıskalayamayız. Hayatın koşturmacası artık ne Dostoyevski gibi uzun yazmaya ne de okumaya izin vermiyor, buna direnmek eşyanın tabiatına aykırı. Romantiklik yapıp uzun yazmak yerine zamanın şartlarını ve dikkat süresinin düşüklüğünü de dikkate alarak, rafine işler çıkarmak daha makul geliyor bana.
Hayatla kavga etmek anlamsız, hayat teoriyi her zaman aşar, her zaman hayat teoriden önde gider.